11 Şubat 2012 Cumartesi

Çocukluğunu Doya Doya Yaşamamış Bir İnsanın Mutlu Olması Zordur


İş çıkışı kızımı yuvadan alıp eve geliyorum. En azından iki günde bir eve gelip de üzerimizi değiştikten sonra yarım saat kadar mutfağa girip yemek yapmam gerekiyor.
Gerçi deepfreezin nimetlerinden de faydalanıyorum ama yine de haftada iki üç gün mutfağa girmeden olmuyor. Bizim kız daha okulun içinde beni karşılarken “Anne bugün yemek yapacak mısın” diye soruyor. Eğer yapmayacağımı söylediysem hemen oracıkta evde hangi oyunları oynayacağımız ile ilgili programını bir çırpıda anlatıveriyor. Yok eğer yapacaksam daha giyinirken huysuzlanmaya başlıyor. Onu ikna edecek şeyler anlatmaya çalışıyorum ama nafile.
Onun öyle huysuzlandığını hatta bazen üzüldüğünü görünce ben de çok üzülüyorum ama maalesef sağlıklı beslenmek de gerekli.
Bugün bir arkadaşım  “Bir İnsanın Anavatanı Çocukluğudur” başlıklı bir mail göndermiş. Biraz uzunca ama okumaya değer.

“Bir Insanin Anavatani Cocuklugudur.” (Epictetus)
Bir gun seminere baslamadan once kisa boylu guler yuzlu birisi geldi, Hocam elinizi opmek istiyorum, dedi.  Ben el opturmekten pek hoslanmadigim icin, yanaktan opuselim, dedim, opustuk. Aramizda soyle bir konusma yer aldi:
- Hayrola, neden elimi opmek istedin?
- Hocam, uc yil once sizin bir seminerinizi katildim. Hayatim degisti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size tesekkur etmek istiyorum; onun icin elinizi opmek istedim.
- Ne oldu, nasil oldu?
- Uc yil once sirketimizin organize ettigi iki gunluk bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitisine dogru dediniz ki, “Bir insanin anavatani cocuklugudur. Cocuklugunu doya doya yasayamamis bir insanin mutlu olmasi cok zordur.  Bir annenin, bir babanin en onemli gorevi, cocuklarinin cocuklugunu doya doya yasamasina olanaklar yaratmaktir.”  Bir sure sustu, bir sey hatirlamak ister gibi dusundu, sonra konusmaya devam etti:
- Hatta daha da ilerisi icin soylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en onemli gorevi cocuklarinin cocuklugunu doya doya  yasamasina olanaklar yaratmaktir.” Ben bir baba olarak sizi duydugum zaman kendi kendime dusundum:  Ben bir baba olarak cocugumun cocuklugunu doya doya yasamasina firsatlar yaratiyor muyum?
Boyle bir sorunun o zamana kadar hic aklima gelmedigini fark ettim. Ben ne yapiyorum, diye dusundum.
Benim yaptigim sanirim bircok babanin yaptiginin aynisiydi. Dokuz yasindaki oglum ben isten eve gelince beni gormemeye, benden kacmaya calisiyordu. Neden kacmaya calisiyordu, biliyor musunuz, Hocam?
 - Hayir, neden?
 - Cunku onu gorunce hemen su soruyu soruyordum. “Oglum bugun odevini yaptin mi?” Tuhaf tuhaf bakiyor, gozunu kaciriyor,  daha da sIkistirinca, hayir anlamina gelen, “cik” sesini cikariyordu. Kiziyordum, soyleniyordum, “Niye yapmiyorsun odevini!” diyordum. Aramizda surekli tartismalar, surtusmeler olusuyordu. Tabii bunun sonucunda butun aile huzursuz oluyordu.
Burada biraz sustu, soluklandi. Sanki hatirlamak istemedigi anilar vardi; onlarin ustesinden gelmeye calisiyordu.
Sonra konusmaya devam etti:
- Ben sizin seminerinizden ciktiktan sonra dusunmeye basladim. “Ben ne bicim babayim,” diye kendime sordum.  Seminer icin geldigim Istanbul’dan calisma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar dusundum; otobuste butun gece dusundum ve  sonra kendi kendime dedim ki, esimle konusayim, biz birlikte bir karar alalim. Diyelim ki bu cocuk isterse bes yil sinifta kalsin,  ama doya doya cocuklugunu yasasin.
- Radikal bir karar!
- Evet, ucta bir karar, ama bu karar icime cok iyi geldi, Hocam. Gerginligim, uzuntum gitti, icim rahat etti.
Ben eve gelince esime dedim ki, hadi gel otur, konusalim. Yemekten sonra oturduk konustuk, cocuklar yatti biz konusmaya devam ettik. Seminerde anlatilanlari aktardim, boyle boyle boyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gonlumden ne geciyor sana soyleyeyim.  Bizim oglumuz var ya bizim oglumuz, o isterse bes yil sinifta kalsin, ama cocuklugunu yasasin! Simdiye kadar onun cocuklugunu yasamasiyla ilgili pek bir caba gostermedik, bir bilinc gostermedik, oluruna biraktik. Gel simdi degistirelim bunu.
- Esiniz ne dedi?
- Hocam biliyor musun ne oldu?
- Ne oldu?
- Karim hayretle bana bakti ve dedi ki, “Bu ne bicim seminer be! Kim bu adam? Oyle sey mi olur; yok bizim ki cocuklugunu yasayacakmis! Bizim cocuk cocuklugunu yasarken oburkuler siniflarini gececek ilerleyecek! Oyle sey olmaz.”
 - Anliyorum; anne olarak cocugunun geride kalmasini istemiyor, kaygilaniyor!
- Fakat hocam ben pes etmedim, birakmadim, mucadeleye devam ettim. Her gun, her aksam gece yarilarina kadar karimla konustum. Uc gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gor, dedi.
- Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptin?
- Iste onu dedigi gunun sabahi esofmanimi, ayakkabimi soyle kapinin yanina biraktim ise gittim; isten donunce oglumun gozune baktim ve dedim ki, oglum bugun doya doya oynadin mi? Bana hayretle bakti ve “Hayir!” anlamina gelen “cikk” dedi. O zaman, hadi gel beraber asagiya inecegiz, oynayacagiz, dedim.  Esofmanimi giydim, ayakkabimi giydim, onunla beraber sokaga ciktik.  Pencereden arkadaslari bakiyorlarmis, onlar da sokaga ciktilar; birlikte sokakta oyun oynadik.   Aksam saat altidan sekiz bucuga kadar sokaktaydik. Eve gelince toz toprak icindeyiz, beraber banyoya girdik, dus yaptik. Havluyla kuruladim, cok mutluyduk ve o gunden sonra isten donunce her gun onunla oynamaya basladim. Her gun, her gun, her gun oynadim.
Yedi gun sekiz gun sonraydi galiba, bir gun banyodan cikarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana dondu ve dedi ki, baba ya, ben seni cok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gozum yasardi,  konusamadim. Cunku farkina vardim ki, simdiye kadar sevdigini hic soylememisti. Dusundum, simdiye kadar hic soylemediginin farkinda degildim; belki omur boyu soylemeyecekti.
“Ne buyuk tehlike!” diye dusundum.  Omur boyu onun bana bu cumleyi soylemediginin farkinda olmayacaktim.
- Demek farkina vardin, seni kutlarim. Senin farkina vardigin bu durum bircok anne ve babanin farkinda olmadigi gizil, ortuk ama onemli bir tehlike!
- Icimde bir sukur duygusu, havluyla cocugumu kuruladim ve giydirdim ve artik her gun  oyun oynamaya devam ettik. Zaman gecti, iki hafta sonra okul, ogretmen veli bulusmasi icin okula davet etti. Daha onceki veli bulusmalarinda ogretmen, “Sizin oglunuz akilli bir cocuk, ama odevleri kargacik burgacik yaziyor, dikkat etmiyor.  Sinifta arkadaslarini rahatsiz ediyor, onlari itiyor kakiyor, lutfen onunla konusun. Odevlerine ilgi gosterin, sinifta arkadaslarini rahatsiz etmesin. Odevlerini dogru durust yapsin,” demisti. O nedenle ogretmen bulusmasina gitmekten cekiniyordum. Bu davet gelince ben esime dedim ki, hadi okuldaki bulusmaya beraber gidelim!  Yok, dedi, sen tek basina gideceksin, ben gelmeyecegim.
- Esiniz gelmek istemedi!
- Hayir istemedi. Ya beraber gidelim, diye israr ettim hayir hayir sen yalniz gideceksin dedi.  Ben yalniz gittim ve diger veliler geldikce sira bende oldugu halde siranin arkasina gectim,  siranin arkasina gectim ki baska kimse olmadan ogretmenle konusayim, diye. Mahcup olacagimi dusunuyordum. Her seyin daha kotuye gittigini dusunuyordum. En nihayet butun veliler ogretmenle konusmalarini bitirip gittiler. Sira bende!
Ogretmenin karsisina gectim, bana bakti gulumsedi,  "siz ne yaptiniz bu cocuga" dedi.  Hic cevap vermedim, onume baktim. Lutfen soyleyin ne yaptiniz bu cocuga, dedi.
“Cok mu kotu hocam?” diye sordum. Gulumsedi, hayir, kotu degil, dedi. “Artik sinifta arkadaslarini hic rahatsiz etmiyor, odevleri iyilesti, tam istedigim ogrenci oldu. Ne yaptiniz bu cocuga siz?”
- Herhalde bir baba olarak cok mutlu oldunuz?
- Hocam biliyor musunuz ogretmenin karsisinda aglamaya basladim. Inanamiyordum kulagima, icimden, vay evladim, biz sana ne yaptik simdiye kadar, duygusu vardi. Eve geldim, karim yuzume bakti, gozlerim aglamaktan kipkirmizi.
“O kadar mi kotu?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Agladim. Daha sonra anlattim.
 Hocam onun icin sizin elinizi opmek istedim, tesekkur ediyorum.  Benim oglumun ve onun kucugu kizimin hayatini kurtardiniz.  Ailemin mutlulugu kurtuldu. Hakikaten bir insanin anavatani cocukluguymus.  Anavatani mutlu olan bir cocuk calismasini, okulunu her seyini butun gucuyle yapar ve orada basarili olurmus.
“Gel seni yeniden kucaklayayim!” dedim. Kucaklastik.
“Cocuklar gulsun diye!” yasayalim. Cunku insanin anavatani cocuklugudur.
Cocuklar gulerek, oynayarak buyurse,  sonunda buyukler guler.
Buyukler mutlu olup gulumseyince tum ulke, tum insanlik guler.
Cocuklarin gulmesine hizmet veren herkese selam olsun!

Dogan CUCELOGLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LINKWITHIN

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...