Birçok anne çocuklarıyla yaşadığı sorunlarla ilgili olarak kişisel gelişim kitapları okuyor ya da bu konularda pedagoglarla görüşüyor.
Kişisel gelişim kitapları da, pedogoglar da herhangi bir problem yaşandığında genelde birkaç adımda uygulanması gereken taktikler veriyorlar. Aslında bu taktikleri biz anneler de biliyoruz ama teorikte bilmekle uygulamak çok farklı şeyler.
Bir Anaokulunun aile eğitim seminerinde işte bu taktiklerle ilgili çok güzel bilgiler vermişler. Burada yazılanların onda birini bile uygulayabilirsek çocuklarımızla pek problem yaşamayız gibi geliyor bana...
Yazı biraz uzunca ama okunmalı diyorum...
OLASI SORUNLARIMIZ
Soru sorduğumda cevap vermiyor.
Olmamış şeyleri olmuş gibi anlatıyor, doğrusunu bilmesem inanacağım.
Sürekli bir şeyler istiyor, istediğini alsam bile mutlu olmuyor, doyumsuz.
Sürekli ağlıyor, her istediğini ağlayarak dile getiriyor.
Okulda yemek yediği söyleniyor ancak evde çok zor yemek yiyor.
Hep aynı kıyafetleri giymek istiyor, çok inatçı.
Benim söylediğimin tam tersini yapıyor.
Okula gelmemiz hatta eve dönmemiz bile problem, bazen okuldan çıktığında o kadar sinirli oluyor ki okulda neler olduğunu merak ediyorum, soruyorum ama bana hiçbir şey anlatmıyor.
Evde sürekli oyuncak toplamakla meşgulüz, çok dağınık.
Sürekli televizyon izlemek istiyor izin vermezsem çok hırçınlaşıyor
Yemek yedirmek, el yıkatmak, diş fırçalatmak, banyo yaptırmak hepsi çok zor bu ne kadar sürecek…
SORUNLARIN KAYNAĞI NE YA DA KİM, BİZ NE YAPIYORUZ...
Hiç bir zaman sorunun kaynağını çocuk olarak düşünmeyin. Bizim temel yaklaşımımız çevreyi değiştirmek olmalıdır. Bu noktada sorunun kaynağını sadece çevrede aramak da bilimsel değildir ( Örneğin sosyal psikoloji ). Eğer sorunun kaynağı sadece çevrede olsaydı, tüm annesi ve babası ayrılan çocuklar mutsuz olurlardı. Böyle bir genelleme de yapamayız. BİZ VELİLER OLARAK NELER YAPIYORUZ,
Erken çocukluk ve okul öncesi dönemi eğitiminin öneminin farkında değiliz: Okulöncesi dönemin çalışma alışkanlıklarının geliştirilmesinde, gelişim alanlarının karakterlerlerinin ortaya çıkarılmasında önemi büyüktür. Siz veli olarak çocuğunuzu buraya aman bırakın eğlensin, mutlu olsun yeter diye bırakıyorsanız, baştan hata yapıyorsunuz demektir. İlkokulda yaşadıkları okul temposune bir de ev ödevleri eklenecek, eğer şimdi belli alışkanlıklar geliştirmelerini sağlamazsak ilkokulda ne yapacağız bunu düşünüyor olmamız gerekli... MEB’te eğitim sisteminde müthiş bir karmaşa var buna ayak uydurabilmek için elele olmalıyız. Bu dönemi etkili bir şekilde geçirebilmemiz çok önemli...
Çocuğun davranışlarını yaygın olarak bilimsel olmayan yollarla açıklıyoruz: Çocuklarımızın davranışlarından bahsederken bazı ifadeler kullanılıyor... Onu anlayın, onun içsel dünyasına inin gibi... Bunlar gözlemlenebilir ölçütler değil... Zaten sistemimizde de önüne geleni öğretmen yapıyorlar. Bizler veliler olarak bu duyarlılıkta olmalı ve bizlere verilen her geri bildirimi irdelemeliyiz.
Kurallarımız yok varsa da uygun değil, kural kazandırmayı bilmiyoruz: Kardeşine vurmayacaksın, odanı toplayacaksın gibi ifadeler olumsuzluk bildirir ve sürekli negatif davranışı yapmaya yöneltir. Biz yetişkinler olarak da “çimenlere basmayınız” ifadesi üzerine olumsuz davranmak isteriz. Çocuklarımıza koyduğumuz kurallar olumlu ifadeler içermelidir.
Çocukla inatlaşıyoruz, olmayacak tehditler savuruyoruz: Çocuklarımızla genelde inatlaşıyoruz. Öyle tehditler savuruyoruz ki, “eğer bunu yapsazsan sana bir daha hiçbirşey almayacağım, seni bir daha hiçbir yere götürmeyeceğim diyoruz, 5 dakika sonra çişi geldiğinde tuvalete götürüyoruz gibi... Çocuklarımız da bu durumda bir savunma mekanizması geliştiriyorlar. Madem bana sürekli kural koyan sensin ve hiç bir yaptığımı da beğenmiyorsun ben de bundan sonra hep senin inadına davranağım diyorlar. Onlar da bizimle inatlaşıyorlar.
Davranışlarımızda kendi içimizde tutarlı değiliz “o anki” ruh halimize göre davranıyoruz, abartıyoruz: Çocuğumuza durup dururken, “bugün bana dokunma, bak çok gerginim, kalbini kırarım gibi ifadelerde bulunuyoruz. Davranışlarımızda tutarlı da değiliz. Eğer ruh halimiz iyi değilse normalde tepki vermeyeceğimiz bir davranışa olağan dışı tepkiler verebiliyoruz ya da tam tersi bir durum yaşayabiliyoruz. Çocuklarımız bu durumları çok iyi ölçüyor ve kendileri de tutarsız davranışlarda bulunuyorlar.
Ebeveyn olarak işbirliği sergileyeceğimize birbirimizi suçluyoruz. Çoğumuz sorumluluğu annelere yüklüyoruz: Annelere çok şey yüklüyoruz, sanki sadece annelerimizin çocuklarıymış gibi davranıyoruz. Babalar kendilerine çok enteresan bir rol yüklüyorlar. Sanki uzaydan gelmişler gibi, hiçbirşeyle ilgilenmez, yaşanılan sıkıntıları önemsemez bir halde dolanıyorlar. Ben şahsen yapamıyorum, babalar olarak annelerin yükünü biraz almamız ve onları hafifletmemiz lazım.
Kararlı davranamıyoruz, çoğu zaman “hayır”larımız “evet” olabiliyor: “Peki böyle olunca ne oluyor?” Aşağıdaki grafiği inceleyelim. Çocuklarımız hayır deyip de ısrar ettiklerinde yapmayı tercih ettiğimiz her istek için, bir sonraki safer istekte bulunurken bu sefer ısrar etme sınırından başlayarak istekte bulunuyorlar. Yani her defasında biraz daha ağlayarak ya da çeşitli olumsuzluklar göstererek isteklerini dile getiriyorlar. Bu yüzden eğer gerçekten yapabileceğimiz bir şeyse istekte bulundukları an yapalım, eğer asla yapamayacağımız bir istekse bu, çocuklarımızın ağlamaları ve yakınmaları bizim kararlarımızı değişitirmesin. Örnek olarak alışverişteki anne babalar ve çocukların halini gösterebiliriz.
Etkili zaman geçirmeyi bilmiyoruz. Çocuğa bağımsızlık kazandıramıyoruz: Çocuklarımıza “bak sana bir sürü oyuncak aldım. Hadi oturup oynasana çocuğum” diyoruz. Biz oyunu başlatacağız sonrasında geri çekileceğiz. Ben bu noktada örnek olarak aile toplantılarında tüm çocukları bir odada oyun oynamaya bırakıp da sesleri çıkmadığı sürece gidip bakmayan ailelerin davranışlarını örnek veriyorum. Çocuklarımızın bizlerden olan isteklerini anormal karşılamayalım, gerekirse at da olacağız, prenses de olacağız. Düşünün ben ortaokulda bir dönem kendimi araba zannediyordum. Bu durumlar bize tuhaf gelmemeli...Çocuğumuzla etkileşime girmekten kaçınmamalıyız.
Çoğunlukla sorun davranışlarla ilgileniyoruz. “Eleştiri tuzağı”: biz genellikle millet olarak olumsuzluk odaklıyız. Neden çocuklarımızın çok iyi oldukları zamanlarını dillendirmiyoruz. Bu durum bizi sürekli olarak bir eleştiri tuzağına yönlendiriyor. Sürekli olumsuz yönerge de verdikçe çocuklarımız kendileriniişe yaramaz hissediyor ve yine başında belirttiğim noktalara geliyoruz, bize karşı bir inat geliştiren çocuklar, öç almaya çalışan çocuklarla karşı karşıya kalıyoruz.
Sorun davranışları daha çok konuşarak ve öğütler vererek ortadan kaldırmaya çalışıyoruz: Örneğin bu günlerde gündemimizde olan domuz gribinden kurtulmak için sürekli nasıl el yıkanır, nelere dikkat edilir bunları dillendirerek bir beklenti içine giriyoruz.Ne kadar etkiliyiz ya da değiliz farkına varmadan sürekli yönerge veriyoruz. Oysa ki model olmak ve yapılması gereken davranışı birlikte bir kere yapıp,” bakalım sen nasıl başarabiliyorsun” yönergesinin ardından en ufak başarıyı bile abartarak dillendirmek etkililiğimiz arttıracaktır.
Yardım tuzağına düşüyoruz. “Öğrenilmiş çaresizlik” : Yardım tuzağına düşerek çocuklarımızın bağımsızlığını ellerinden alma yoluna gidiyoruz. Oysa ki onların yapabilecekleri o kadar çok şey var ki... sadece biraz zamana ve taktir edilmeye gereksinim duyuyorlar.
Sistematik ödüllendirme yapmamız gerektiğini bilmiyoruz: “Aşağıdaki apartman örneğini birlikte inceleyelim. Kuşlar bu binada oturan sakinlerden yem yiyorlar. Hülya ve Erol her gün, Leyla ve Atilla 2 günde bir, Müge ve Ziya haftada bir, Pelin ve Mustafa ise belirgin olmayan zamanlarda kuşlara yem veriyorlar. Yaz tatilinde apartmanın büyük çoğunluğu tatile çıkıyor. Sizce kuşlar en fazla kimin katında umutla yem gelmesini beklerler? Doğru cevabımız Pelin ve Mustafa’nın katında beklerler. Çünkü yemin ne zaman geleceğinin zamanı belli değildir. Diğerlerinde belirlenen zaman kadar bekleyip giderler. Çocuklarımıza da ödüllendirme yaparken ödülün ne zaman verileceğini ve ne sıklıkta verileceğinin bilincinde olmamız gerekmektedir. Sürekli ödül vermek bir süre sonra o davranışın cazipliğinin kalmamasına neden olur ama vereceğimiz ödüller davranışın gerçekleşme sıklığına göre sistematik bir şekilde geri çekilirse o zaman gerçek şekilde yerleşme sağlanmış olacaktır.
NELER YAPMALIYIZ?
Olumlu kurallar ve pekiştireçler belirlemeliyiz ve kurallara uymayı; pekiştirerek, uymamayı görmezden gelerek kazandırmaya çalışmalıyız: Kuralı belirgin kılmak ve kuralın devamında neler olacağını çocuğumuza bildirmek gereklidir. Kuralı koyduğumuzda esnetmeye çalışacaklardır. Önemli olan ufacık bşir olumlu durum görür gömez onu pekiştirebilmektir. İstemediğimiz davranışlar üzerinde konuşmamalıyız, bu durumu 1 hafta 10 gün kadar sürdürelim ve değişiklikleri görmeye çalışalım. Kuralları ödüller izlemelidir. Çocuklarımızı değil davranışlarını pekiştirmeliyiz.
Ödüllendirilmeyen davranışın cezalandırılmış olduğunu unutmamalıyız: Bir olumlu davranış gerçekleştikten sonra, nasıl olsa olması gerekendi diye davranırsak ve ödüllendirme yapmazsak o zaman 2. Tür Ceza uygulamış oluruz. Mutlaka her olumlunun arkasından abartmadan bir ödül gelmelidir. Çoğu zaman bu ödül birincil ihtiyaçlardan oluşmamalıdır.
Tehdit ve öğüt vermek “konuşmak” yerine davranmalıyız, uygun davranışlara model olmalıyız: Çocuğumuzla sürekli konuşmak ve yönerge vermek yerine model olup o davranışın gerçekleşmesini beklemeliyiz.
Çocukla inatlaşmamalı, olumsuz davranışı kesinlikle görmezden gelmeli ve olumsuzluk odaklı olmamalıyız.
Çocukları değil davranışlarını ödüllendirmeliyiz.
Çocuğumuza davranışlarımızda kendi içimizde tutarlı olmalıyız, kararlı davranmalıyız.
Ebeveyn olarak işbirliği içinde olmalı ve birbirimizin olumsuz davranışlarını eleştirmek yerine olumlu davranışlarını pekiştirmeliyiz.
Premack ilkesini kullanmalıyız: Önce az yeğlenen davranışın yapılması sağlanmalı, sonra çok yeğlenen davranışın yapılmasına izin verilmelidir. Davranışlarını kontrol edemediğimiz hiç kimseye birşey kazandıramayız.
Hangi davranışların ödüllendirildiğine dikkat edilmeliyiz.
Anında ödüllendirmeler sağlamalıyız. (Token economy): Ödülle davranışın gerçekleşmesi arasında çok fazla zaman geçmemelidir.
Öğrenilmiş ödüller tercih etmeliyiz.
İlerlemelerin farkında olmalı ve sistematik ödüllendirme kullanmalıyız.
Yapmasını istediğimiz şeylerde çocuğumuza biraz daha süre vermeliyiz.
Yaratıcılığımızı kullanmalıyız: Çeşitli oyunlar geliştirmeli ve birtakım yetişkin hilelerine başvurmalıyız.
Okulda yapılanları eve genellemeli gelişimi desteklemeliyiz. Öğretmenlerle işbirliği yapmalıyız.
DAVRANIŞ YÖNETMENİN TEMEL YÖNTEMLERİ
Çocukların davranışlarını; problem davranış oluşmadan, öğrenmelerini ve uyumlarını kolaylaştıran, sonunda kendi davranışlarını yönetmeye hizmet eden düzenlemelerle yönetmek amaçlanmalıdır.
Bu düzenleme yöntemleri:
1- Kestirim
2- Dikkati başka yere yönlendirme
3- Yedekleme
4- Sınırlandırmadır.
KESTİRİM
Dikkatli anne ve baba çocuğun ilgi ve gereksinimlerini önceden kestirebilir.
Örneğin;
Çocuğun okul dönemindeki olası gereksinimlerinin kestirilmesi ve okul öncesi dönemde bu gereksinimlerin karşılanması.
Oyuncakların yerlerine kaldırılmamasının anne ile çocuk arasında çatışmaya yol açacağı öngörülerek, çocuğun oyuncak kaldırma davranışlarının pekiştirilmesi.
Arkadaşlarla parkta buluşma sırasında yaşanabilecekler düşünülerek parka çocuğun bisikletinin götürülmesi.
Bağımsız yapabildiklerini çocuğa yaptırmanın çocuğun işlevde bulunma düzeyini artıracağının kestirilmesi gibi.
DİKKATİNİ YÖNLENDİRME – YÖN DEĞİŞTİRME
Uygun olmayan davranış oluşmadan hemen önce çocuğun dikkatini bir nesne ya da etkinliğe yönlendirerek denetim altına alma sürecidir.
Örneğin;
Çocuk kalemle ortalıkta karalamalar yapmaya başladığında masasına kağıt koyarak resim çizmesinin istenmesi.
Arkadaşının oyuncağını almak üzereyken, bir bebeği konuşturarak dikkatini bebek üzerine yönlendirmek gibi.
Okula girişte sorun davranış sergilendiğinde holde bulunan çizgi karakterlerin komikliğine dikkat çekilmesi.
YEDEKLEME
Çocuk uygun olmayan ya da kabul görmeyen bir etkinliği sürdürdüğünde çocuğun dikkatini kabul edilebilir etkinliğe yeniden yönlendirme sürecidir. Yedeklemede yetişkin çocuğa kabul edilebilir etkinlikte bulunmayı önerir.
Örneğin;
Evin içinde topla oynayan çocuğun balonla oynamasının sağlanması,
Parmağını ağzına sokarak damağını kaşıyan çocuğa diş fırçasının ya da diş kaşıyacağının verilmesi gibi.
Masaya vuran çocuğun oyuncak davuluna vurmasının sağlanması,
SINIRLANDIRMA
Kendisine ya da bir başkasına zarar vermesini önlemek için uygun olmayan davranışlarına sınır koyma sürecidir. Sınırlandırmayla davranış yönetilirken çocuğun üretken, kendine saygılı ve yeni davranışlar kazanmasını kolaylaştıracak şekilde davranışlar yönlendirilmeli ve denetim altına alınmalıdır.
Örneğin;
Babasının tamir çantasıyla izinsiz oynayan çocuğun, babasının varlığında ve babasının izin verdiği aletleri incelemesi “ya da oyuncak aletlerle oynamasını” sağlama.
Her istediğinde TV açan bir çocuğun günün belli saatlerinde TV açmasına izin verme.
Tüm oyuncaklarını dökerek evin her yerinde oynayan çocuğun, belli miktardaki oyuncakla sadece bir odada oynamasına izin verilmesi gibi.
sıkılmadan sonuna kadar okudum. kesinlikle hergün hepimizin yaşadığı şeyler. benim en büyük sorunum anne babanın çatışması. yani baba kendini gerçekten soyutluyor, uzaydan gelmiş gibi ve en küçük sorunda müdahale ediyor, anne gestapoymuş gibi.
YanıtlaSilKızım doğduğunden beri eşim benimle çok güzel işbirliği yapıyordu fakat son zamanlarda eşim de aynen böyle davranışlar sergilemeye başladı... Kızımın yanında eşime kaş göz işaretleri yapmaktan sıkıldım artık... Erkekler bizim kadar sabırlı değil, tek kelime söylesinler her şey olsun, bitsin, düzelsin, yapılsın istiyorlar...
Silyararli bilgileriniz icin tsk
YanıtlaSil