Çok uzun yıllar önce bizim topraklarımızda zengin bir adam yaşarmış. Ne
parasının hesabını ne de malının mülkünün hesabını bilirmiş, öylesine
zenginmiş.
parasının hesabını ne de malının mülkünün hesabını bilirmiş, öylesine
zenginmiş.
Günlerden bir gün adamın öldüğünü öğrenmiş ahali. Nerede ölmüş,
nasıl ölmüş, nereye gömülmüş, kimsenin bilgisi yokmuş. Aradan uzun yıllar
geçmiş unutulup gitmiş.
nasıl ölmüş, nereye gömülmüş, kimsenin bilgisi yokmuş. Aradan uzun yıllar
geçmiş unutulup gitmiş.
Bir gün padişahın tüccarlarından biri güzel bir kemik parçası bulmuş,
padişaha hediye olarak getirmiş. Padişah hediyeye karşılık vermek amacıyla
kemiğin tartılması ve ağırlığı kadar altın verilmesini buyurmuş
vezirine.
padişaha hediye olarak getirmiş. Padişah hediyeye karşılık vermek amacıyla
kemiğin tartılması ve ağırlığı kadar altın verilmesini buyurmuş
vezirine.
Tartının bir gözüne kemik konulmuş diğer kefesine altın ama kefe
bir türlü dengeye gelemiyormuş. Ne kadar altın konulursa konulsun bir kemik
parçası kilolarca altından daha ağır gelmekteymiş. Bu akıl almaz olay
padişah ve ileri gelenlerin tuhafına gitmiş.
bir türlü dengeye gelemiyormuş. Ne kadar altın konulursa konulsun bir kemik
parçası kilolarca altından daha ağır gelmekteymiş. Bu akıl almaz olay
padişah ve ileri gelenlerin tuhafına gitmiş.
Padişah hemen alimlere bildirmiş ve ermişleri saraya çağırmış Ama bir türlü cevap alamıyormuş… Sarayda yaşananlarla ilgili söylenti giderek halk arasında da yayılmış. Olayı duyan nur yüzlü bir ihtiyar acı acı tebessüm eder hemen saraya başvurur ve saraya başvurup Kemiği inceledikten sonra “ben bunu çözerim” der. Herkes şaşkın bir ifade ile bakarken, “Evet evet ben bu sorunu hallederim ama önce şu altınları indirin bu kemiğin ağırlığını dünyadaki hiçbir altınla ölçemezsiniz.” Der.
Hemen koşup kefedeki altınları boşaltırlar. Yaşlı adam yere
eğilip bir avuç toprak alır tartının bir başaltılan kefesine döker işte ne
olduysa o anda olur ve tartının iki ucu dengelenir.
eğilip bir avuç toprak alır tartının bir başaltılan kefesine döker işte ne
olduysa o anda olur ve tartının iki ucu dengelenir.
Kalabalık sus pus hayretler içerisinde bakarken yaşlı adam şöyle der “Bu
kemik bir insanın göz çanağının kemiğidir! Bu insan zamanında çok varlıklı
imiş ama gözü bir türlü doymamış. İşte insanoğlunun gözünü topraktan başka
hiçbir şeyin doyurmayacağının bir kanıtıdır bu” der …
kemik bir insanın göz çanağının kemiğidir! Bu insan zamanında çok varlıklı
imiş ama gözü bir türlü doymamış. İşte insanoğlunun gözünü topraktan başka
hiçbir şeyin doyurmayacağının bir kanıtıdır bu” der …
“Söylenti sonucu hikayeleştirilmiştir.”
“Bir aç gözlü insanın sofrasından aç kalkarsınız ama cömert bir insanın
sofrasında hem karnınız doyar hemde yüreğiniz”
sofrasında hem karnınız doyar hemde yüreğiniz”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder